Genelde yeni bir ülkeye gittiğinizde, geleneksel kıyafetleri içinde birini görürseniz, beraber fotoğraf çektirmek için rica minnet o kişiyi ikna etmeye çalışırsınız, di mi? Çin’de insanlardan neredeyse dayak yiyecekken, burada onların benimle fotoğraf çektirmek istediklerini görünce şok geçirdim. Şu anda yüzlerce Hintlinin facebook albümlerinde sırıtan bir resmimin olmasının haklı gururunu yaşıyorum. Muhtemelen bazılarının çok yakın arkadaşı, bazılarının ise peşinden onca yolu tepen sevgilisiyim.
Hindistan ile ilgili internette milyonlarca bilgi var. Bu yüzden az yazı, bol fotoğraf koymaya karar verdim. Resimlerin hepsi üstüne tıklayınca büyüyor. Umarım gününüze renk katarlar 🙂
Delhi’de ilk gün gezdiğimiz yerlerden en çok zihnime kazınanlar: Müslümanların Delhi’deki son Hindu kralını yenmesi şerefine 1193 yılında yapılan ve yüksekliği 73 metre olan Kutub Minaresi ve hemen yanındaki Hindistan’da yapılan ilk cami olan Kuvvet-ül İslam Camisi.
Gandhi için yapılan anıt mezar Raj Ghat insanı sadeliği ile büyülüyor.
Ertesi gün ise Hindistan’ın en büyük camisi olan Cuma Mescid’e gittik. Meşhur Taj Mahal’in beyaz atlı jönü Şah Cihan tarafından yaptırılan bu camiye girdiğinizde, karşınıza 25 bin kişinin namaz kılabileceği devasa bir avlu çıkıyor ve işte o an, nefesiniz kesiliyor.
Cuma Mescid
Camiden çıkınca, büyük bir heyecanla rikşa’lara bindik ve Chawri Pazar Yolu’nun daracık, hareketli sokaklarına daldık. Bazı şeyler anlatılmaz yaşanır derler ya hani, ben de burada tek tek karşılaştığımız bütün “kokulu” anları anlatmak yerine gidin kendiniz ilk elden tecrübe edin derim.
Bir adet rikşa
Delhi ile ilgili birkaç not:
- Akşam yemek yediğimiz yerlerden birini mutlaka ve mutlaka tavsiye ediyorum: Bukhara. Boynunuza kocaman bir önlük bağlıyorsunuz ve dünyanın en lezzetli yemeklerini elle yiyorsunuz.
- Vaktiniz olursa, Modern Sanat Müzesi’ni tavsiye ederim. Ama maalesef kötü aydınlatma ve yetersiz açıklamaları ile çoğu kapalı olan toz içindeki Ulusal Müze tam bir düş kırıklığıydı.
Göller şehri Udaipur, balayı için biçilmiş kaftan. Damat adayınız yok ise, dünyanın en eski hanedanlarından Mewar kraliyet ailesinin halihazırda bekar bir oğlu var. Udaipur prensesi olmak işten bile değil.
Lakshyaraj Singh Mewar isimli bu boz delikanlının ailesine ait olan Şehir Sarayı rüya gibi. Benden söylemesi…
Udaipur’da fotoğraf çekerek ve zırt pırt yanından geçen arabalardan korunarak gezdiğimiz sokak araları tatilin en keyifli bölümüydü.
çok çok güzel.. bayıldım karelere ve muhakkak kendi gözlerimle de görmek istedim.. elbet birgün..
o hissi verebildiysem çok sevindim 🙂